Power and Progress : Our Thousand-Year Struggle Over Technology and Prosperity | Daron Acemoglu and Simon Johnson Kitabının Türkçe Özeti




İlk bölüm, teknolojik ilerlemenin doğası, yanılsamaları ve sosyal etkileri üzerine bir tartışma sunuyor. İşte bu bölümün özeti:


Teknolojik ilerlemenin durdurulamaz ve herkes için faydalı olduğuna dair yaygın bir inanç var. Yeni telefonlar, elektrikli arabalar ve sosyal medya gibi gelişmeler, kanser, küresel ısınma ve yoksulluk gibi sorunları çözebileceği vaadiyle geleceğe dair umutlar sunuyor.

Buna karşılık, eşitsizlik, kirlilik ve aşırılık gibi sorunlar var. Bunlar, daha iyi bir dünyaya doğru ilerlemenin doğal engelleri olarak kabul ediliyor. Teknoloji, gelecekte değerli olacak becerilere yatırım yapmamızı sağlamalı ve mevcut sorunlara çözümler bulmalıdır.

Bu düşünce tarzı, Bill Gates, Elon Musk ve Steve Jobs gibi figürler tarafından destekleniyor ve dünya genelinde bir "teknoloji iyimserliği" yaratıyor. İnsanların neyin işe yarayacağını bulmaları ve daha sonra pürüzleri düzeltmeleri gerektiği düşünülüyor.

Tarih boyunca benzer düşünceler, Jeremy Bentham'ın panoptikon tasarımı gibi örneklerle ortaya çıkmıştır. Bu tür tasarımlar, etkinlik ve gözetim simgeleri olarak modern dünyada yaygın olarak kabul görmektedir.

Ancak, bu tür teknolojik ilerlemelerin iş gücü üzerindeki etkileri, düşük ücretler, ağır çalışma koşulları ve insanları "demir çocuklar" haline getiren makinelerle de ilişkilendiriliyor.

Bentham ve Adam Smith gibi düşünürler, yeni teknolojilerin insan yeteneklerini genişleteceğine ve ekonomide verimliliği artıracağına inanıyorlardı. Bu, herkes için fayda sağlayacağı düşünülüyordu.

Ancak, bu görüş, işçilerin makinelerle olan ilişkilerinde ve çalışma koşullarında ortaya çıkan sorunları göz ardı eder. İlk sanayi devrimi sırasında, makineler işçileri sadece dişliler haline getirdi ve çalışma koşulları kötüleşti.

Kitap, teknolojinin etik ve toplumsal boyutlarını dikkate almanın önemine işaret ediyor. Teknolojik gelişmelerin, sadece ekonomik kazançlar değil, aynı zamanda toplumsal değerler ve adalet de gözetilerek yapılması gerektiğini savunuyor.


Bu bölüm, teknolojinin sosyal etkileri, tarihsel örnekleri ve gelecekte nasıl daha adil bir şekilde kullanılması gerektiği üzerine bir tartışma sunuyor. İşte bu bölümün özeti:


İnsanlar, teknolojinin durdurulamaz bir güç olduğuna ve ona karşı koymamanın en iyi olduğuna inanıyorlar. Ancak, son bin yılda, yeni buluşlar herkes için refah getirmedi.

Orta Çağ'da tarım teknolojileri, nüfusun %90'ını oluşturan köylüler için fayda sağlamadı.

Avrupa'nın gemi tasarımındaki gelişmeler, transokyanik ticareti mümkün kıldı, ancak aynı gemiler milyonlarca insanı köleleştirdi.

İngiliz sanayi devriminin tekstil fabrikaları, birkaç kişi için zenginlik yarattı, ancak işçi gelirleri yüz yıl boyunca artmadı. Aksine, çalışma saatleri uzadı ve koşullar kötüleşti.

Pamuk gini gibi icatlar, pamuk yetiştiriciliğinin verimliliğini artırdı, ancak Amerikan Güneyi'nde köleliği yoğunlaştırdı.

yüzyılın sonunda, kimyasal gübreler tarım verimliliğini artırdı, ancak aynı fikirler I. Dünya Savaşı'nda kimyasal silahlar tasarlamak için kullanıldı.

Bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler, birkaç girişimci ve iş adamını zenginleştirdi, ancak çoğu insan için fayda sağlamadı.

Tarihsel olarak, teknolojik gelişmelerin faydalarının daha adil bir şekilde paylaşılması, elitler tarafından kontrol edilmemesi gerekti.

Bugün, MRI, mRNA aşıları, endüstriyel robotlar gibi araçlar mevcut. Bu yenilikler, insanlara yardımcı olmaya odaklanmalı.

Kitap, teknolojinin dar bir elit tarafından kontrol edilmemesi gerektiğini savunuyor. Daha kapsayıcı bir teknoloji vizyonu, toplumun sosyal gücünün temelini değiştirmeyi gerektiriyor.


Sonraki bölüm, teknolojinin kontrolü, tarih boyunca teknolojiye dair görüşler ve modern dönemde teknolojik iyimserlik üzerine bir inceleme sunuyor. İşte bu bölümün özeti:


Teknoloji, sadece materyal ürünlerin üretimine değil, insanların çevrelerini şekillendirmeleri ve üretimi düzenlemeleri için kullandıkları her şeyi kapsar. Sağlık, beslenme ve konforu artırmak için kullanılabilir, ancak gözetim, savaş veya soykırım gibi diğer amaçlar için de kullanılabilir.

1960'ta Time dergisi, teknoloji ve bilimin zaferini ilan etti ve yılın kişisi olarak Amerikalı bilim insanlarını seçti. Bu, teknolojinin insan varoluşunu tamamen dönüştürdüğü ve daha fazla ilerlemenin sınırsız olduğu bir dönemi simgeliyordu.

1620'de Francis Bacon, Novum Organum'da bilimsel bilginin insanların doğayı kontrol etmelerine olanak tanıyacağını savunmuştu. Bu, yüzyıllar boyunca bir hayal olarak kaldı, ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında gerçek oldu.

Bu dönemde, teknolojinin ekonomik ve toplumsal gelişmelere olanak tanıdığına dair geniş bir iyimserlik vardı. Bilgisayarlar ve dijital araçlar, 1980'lerde yayılmaya başladı, ve 1990'lar sonunda, ekonomik ve sosyal ilerlemenin sınırsız olduğu düşünülüyordu.

Ancak, bu iyimserlik abartılıydı ve 1980 sonrası Amerika'da çoğu insanın başına gelenleri tamamen göz ardı etti. Teknolojinin iş gücü üzerindeki etkileri, işsizlik ve çalışma koşulları gibi sorunları gündeme getirdi.

Ekonomistler David Ricardo ve John Maynard Keynes, teknolojinin iş gücü üzerindeki etkileri konusunda endişeler dile getirdiler. Keynes, iş gücü için yeni kullanımlar bulma hızının, iş gücünün tasarrufunu sağlayan keşiflerin hızını aşması durumunda işsizliğe yol açabileceğini belirtti.

Teknolojinin kontrolü ve adil kullanımı konusunda daha dikkatli olunması gerektiğine dair bir vurgu yapılıyor. Teknoloji, sadece ekonomik kazançlar değil, aynı zamanda sosyal değerler ve adalet de gözetilerek kullanılmalıdır.


Bu bölüm, teknolojinin iş gücü üzerindeki etkileri, işsizlik oranları, maaş yapısı ve eşitsizlik üzerine bir inceleme sunuyor. İşte bu bölümün özeti:


1960'larda, Amerikalı erkeklerin sadece %6'sı, uzun süre işsiz veya iş aramayan 25-54 yaş arası iş gücü piyasasının dışındaydı. Bugün bu oran %12 civarında, çünkü üniversite diploması olmayan erkeklerin iyi ücretli iş bulması giderek zorlaşıyor.

Amerikalı işçiler, hem üniversite diploması olanlar hem de olmayanlar, iyi ücretler, iş güvencesi ve kariyer fırsatları sunan "iyi işlere" sahip olabiliyorlardı. Bu tür işler, üniversite diploması olmayan işçiler için büyük ölçüde ortadan kalktı.

ABD iş gücü piyasasında son yarım yüzyılda yaşanan daha büyük bir değişiklik, ücret yapısında meydana geldi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ekonomik büyüme hızlı ve geniş kapsamlıydı, ancak yeni dijital teknolojiler, girişimciler, yöneticiler ve bazı yatırımcılar için büyük servetler yarattı, ancak çoğu işçinin gerçek ücretleri neredeyse artmadı.

Üniversite eğitimi olmayan insanlar, ortalama olarak 1980'den bu yana gerçek gelirlerinde düşüş yaşarken, lisans derecesi olan ancak lisansüstü eğitimi olmayan işçiler sınırlı kazançlar elde etti.

Teknolojinin eşitsizlik üzerindeki etkileri, bu sayıların çok ötesine uzanıyor. İyi işlerin yok oluşu ve bilgisayar bilimcileri, mühendisler ve finansçılar gibi küçük bir nüfus kesiminin gelirlerinde hızlı bir artışla, tamamen iki katmanlı bir topluma doğru yol alıyoruz.

İngiliz yazar H. G. Wells'in "Zaman Makinesi"nde öngördüğü gibi, teknoloji insanları o kadar ayrı hale getirmiş ki, iki ayrı tür haline gelmişler.

Teknolojinin kontrolü ve eşit kullanımı konusunda daha dikkatli olunması gerektiğine dair bir vurgu yapılıyor. Teknoloji, sadece ekonomik kazançlar değil, aynı zamanda sosyal değerler ve adalet de gözetilerek kullanılmalıdır.


Bu bölüm, teknolojinin üretkenlik ve iş gücü üzerindeki etkilerini, otomasyon ve çalışan izleme ile ilgili konuları ele alıyor. İşte bu bölümün özeti:


Üretkenlik artışının işçilere nasıl yansıdığı, teknolojinin nasıl değiştiği ve işçilere karşı yönetimin tutumunu belirleyen kurallar, normlar ve beklentilerle belirlenir.

Üretkenlik artışı, işverenlerin daha fazla işçi almasına ve bu işçilere daha yüksek ücretler teklif etmesine neden olabilir. Ancak, bu iki adım da kesin değildir.

Yaygın bir inanışın aksine, üretkenlik artışı işçilere olan talebi artırmayabilir. İşverenler için önemli olan, ortalama üretkenlik değil, marjinal üretkenlik, yani bir işçinin ek katkısıdır.

Otomasyonun işçi talebine etkisi karmaşıktır. Örneğin, otomasyonlu bir fabrika, yüksek bir ortalama üretkenlik sunabilir, ancak işçinin marjinal üretkenliği düşebilir.

Otomasyonun yarattığı üretkenlik artışları, işlerin yaratılmasında büyük bir rol oynayabilir. Örneğin, otomasyonlu otomobil fabrikaları, petrol, çelik ve kimya endüstrilerinin genişlemesine ve şehirlerin coğrafyasının dönüşümüne yardımcı olmuştur.

Ancak, üretkenlik kazançları küçük olduğunda, yeni işler yaratılmayabilir. Bu, "öyle böyle otomasyon" olarak adlandırılmaktadır. Örneğin, marketlerdeki kendi kendine ödeme kioskları, işçilerden müşterilere işi kaydırır, ancak büyük bir üretkenlik artışı sağlamaz.

İşçi izlemesi, küçük üretkenlik artışları sağlayabilir, ancak ana işlevi işçilerden daha fazla çaba harcamalarını sağlamak ve bazen maaşlarını düşürmektir.

İnsan iş gücü için yeni görevler ve fırsatlar yaratmayan otomasyon, işçilere az veya hiç kazanç sağlamayabilir. Örneğin, Amerika'nın Orta Batı'sında robotların hızla benimsenmesi, kitlesel işten çıkarmalara ve uzun süreli bölgesel düşüşe neden olmuştur.


Bu bölüm, teknolojinin iş gücü üzerindeki etkileri, üretkenlik, çalışan gücü, ve toplumsal tercihler üzerine odaklanıyor. İşte bu bölümün özeti:


Teknoloji, bir seçim meselesidir. Üretimi artırmak ve yenilikleri yönlendirmek için birçok yol bulunur. Dijital araçları gözetim, otomasyon veya işçileri güçlendirme amacıyla mı kullanacağımızı seçeriz. Gelecekte nereye çaba harcayacağımızı seçeriz.

Üretkenlik artışı zayıf olduğunda ve paylaşılan faydaları garanti eden otomatik düzeltme mekanizmaları yoksa, bu seçimler daha önemli hale gelir ve bu seçimleri yapanlar ekonomik ve politik olarak daha güçlü olur.

İşçi gücünün önemi: İşçinin marjinal üretkenliğini artırmak, sadece işi otomatize etmek, işçileri gereksiz kılmak veya gözetimi yoğunlaştırmak değil, belirli seçimlere bağlıdır.

Üç ana nedenle, işçiler için talep artışı, firmaların daha yüksek ücretler ödemesine neden olmayabilir: işveren ve işçi arasındaki zorlayıcı ilişki; yeterince baskıcı koşullar altında, yeni teknolojinin zorlamayı artırabileceği; ve rekabetin yetersiz olduğu durumlar.

Toplumsal eşitlik veya eşitsizlik, teknolojinin nasıl kullanıldığına ve yenilikçi çabanın nereye yönlendirildiğine bağlı olabilir.

Bilim ve teknolojinin ilerlemesi konusunda umut var. Dijital teknolojiler, bilimin sürecini zaten devrimleştirdi. İnsanlığın birikmiş bilgisi parmak uçlarımızda.

Bilim, birbirine dayalı, icatçıların birbirinin üzerine inşa ettiği bir süreçtir. Bilginin yavaş yayıldığı eski dönemlerin aksine, bugün bilim insanlarına inanılmaz ölçüm araçları ve büyük veri miktarlarını işleme gücü sunuluyor.

Optimizm var, ancak bazı çekincelerle. İnsan bilgisinde büyük ilerlemeler olmuş olmasına rağmen, farklı bir ilerleme yönüne karar vermemiz gerektiği anlaşılıyor.


Sonraki bölüm, bilimsel keşiflerin hızı, teknolojinin kontrolü, sosyal medya platformlarının etkisi ve teknolojinin topluma olan etkisini ele alıyor. İşte bu bölümün özeti:


Bilimsel keşifler, özellikle acil bir ihtiyaç olduğunda, yıldırım hızında yayılabilir. COVID-19'a karşı aşı geliştirmek gibi durumlar, bilimin ne kadar hızlı hareket edebileceğinin bir örneğidir.

Teknolojinin kontrolü, sadece doğa üzerinde değil, genellikle diğer insanlar üzerinde de olabilir. Teknolojinin bazı insanlara daha çok yarar sağlaması basit bir durum değildir. Temelde, üretimi düzenlemek, bazı insanları zenginleştirebilir ve bazılarını güçsüzleştirebilir.

Güçlü insanların vizyonları, mevcut araçlarımızı nasıl kullandığımız ve yenilikçiliğin yönü üzerinde orantısız bir etkiye sahip olabilir. Teknolojinin sonuçları, çıkarları ve inançlarıyla uyumlu hale getirilebilir ve geri kalanı için maliyetli olabilir.

Teknolojinin kontrolü konusunda iki örnek: Çin Komünist Partisi'nin teknolojiyi politik görüşlerin kontrolü için kullanması; Facebook'un insanların verileri ve sosyal etkinlikleri üzerinde kontrol sağlamak amacıyla teknoloji kullanması.

Facebook'un kullanıcı etkileşimini artırmak amacıyla algoritmasını değiştirmesi, yanıltıcı gönderilerin hızla yayılmasına ve politik kutuplaşmanın artmasına neden olmuştur. Bu karar, şirketin kullanıcıları ve etkilenen demokrasilerin vatandaşları tarafından değil, yalnızca üst düzey yöneticiler tarafından alınmıştır.

Teknolojinin nasıl kullanıldığı ve yenilikçi çabanın nereye yönlendirildiği, toplumsal eşitlik veya eşitsizlikle sonuçlanabilir. Çıkarlar ve liderlik vizyonları, teknolojinin kullanımı üzerinde belirleyici olabilir.

H. G. Wells'in anladığı, ancak Francis Bacon'ın kaçırdığı nokta: Teknoloji, sadece doğa üzerinde değil, genellikle diğer insanlar üzerinde de kontrol sağlamaktır.


Bu bölüm, teknolojinin yönünü belirleyen etmenler, özellikle otomasyon ve yapay zeka (AI) gibi gelişmekte olan teknolojilerin toplumsal etkileri üzerine yoğunlaşıyor. İşte bu bölümün özeti:


İş sahipleri ve yöneticiler, üretim süreci üzerinde kontrol sağlamak, ücret maliyetlerini azaltmak ve iş gücünün gücünü zayıflatmak amacıyla otomasyonu veya gözetimi artırmak isteyebilirler.

Bu talep, işçi dostu teknolojilerin çıktıyı daha çok artırabileceği ve ortak refahı sağlayabileceği durumlarda bile, inovasyonun otomasyon ve gözetim üzerine yoğunlaşmasına neden olabilir.

Elitler, kendi çıkarlarına neyin iyi geldiğinin, toplumun ortak yararı için de en iyisi olduğuna ikna olabilirler. Bu "erdemli yolda" ortaya çıkan her türlü acının, ilerleme için ödenmesi gereken bir bedel olduğuna inanabilirler.

Ancak, daha kapsayıcı bir vizyon mümkündür, ki bu, daha geniş bir ses kümesini dinler ve herkes üzerindeki etkileri tanır. Girişimciler ve teknoloji liderlerinin hesap verebilir tutulduğu bir ortamda ortak refah daha olasıdır.

Yapay zeka (AI), tarihin en dönüştürücü teknolojilerinden biri olabilir. Ancak, iş gücü piyasasını temelden bozduğu, ücret ve iş eşitliklerini genişlettiği, gücü ve refahı sıradan insanlardan veri kontrolü yapanlara kaydırdığı endişeleri de var.

AI, dünyanın her yerinde eşitlikleri artırma, demokrasiyi boğma ve otokrasiyi güçlendirme eğilimindedir. Üretken kapasitemizi artırmak yerine, ekonomiyi derinden etkiliyor.

Teknoloji liderlerinin çoğu bu endişeleri ciddiye almıyor. AI'nın iyi şeyler getireceği, yarattığı sorunların kısa vadeli, kaçınılmaz ve kolayca düzeltilebileceği sürekli olarak söyleniyor.

Bu bölümde, kitabın içeriği geniş bir perspektif kazanıyor ve teknoloji liderlerinin görüşleri, yapay zeka (AI) ve süper zeka kavramları, endüstriyel devrimin etkileri ve toplumsal gelişme üzerine odaklanıyor. İşte bu bölümün özeti:


Yapay zeka (AI) alanındaki birçok uzman ve lider, AI'nın üretim ve yaşam tarzında iyi bir devrim olacağını iddia ediyor. Bazıları, AI'nın “süper zeka” veya “tekillik” seviyesine ulaşacağını, yani insanlığın maddi ve manevi hedeflerine ulaşacağını öne sürüyor.

Teknoloji liderlerinin bazıları, yanlış veya kötü niyetli süper zeka ve kontrolsüz AI gelişiminin insanlık için sonuçlarını dile getiriyor. Ancak, çoğu teknolojinin iyi olduğu, dijital teknolojiye özellikle güvenmemiz gerektiği konusunda hemfikir.

LinkedIn'in kurucu ortağı Reid Hoffman gibi bazı vizyonerler, daha fazla teknolojinin toplumsal sorunlarımızın cevabı olduğunu kabul ediyor. İlk etapta geride kalan milyarlarca insanı çok fazla düşünmemize gerek olmadığını, yakında onların da yararlanacağını savunuyorlar.

Kitabın 6. Bölümü ("İlerlemenin Kurbanları"), Endüstri Devrimi'nin ilk aşamasının çoğu insan için yoksulluk ve güçsüzlük yarattığını açıklıyor. Bu, teknolojide güçlü bir otomasyon yanlılığı ve işçilerin teknoloji ve ücret belirleme kararlarında seslerinin olmamasından kaynaklanıyordu.

Bölüm ("Tartışmalı Yol"), Batı'da en etkileyici ekonomik büyüme döneminin temellerinin nasıl atıldığını inceliyor. II. Dünya Savaşı'nı takip eden otuz yıl boyunca, ABD ve diğer endüstriyel ülkeler, çoğu demografik grup arasında geniş bir şekilde paylaşılan hızlı ekonomik büyüme yaşadı.


Bu bölüm, modern döneme odaklanıyor ve teknolojinin yönünün nasıl değiştiğine, yapay zeka (AI) kullanımına ve bu teknolojilerin ekonomik eşitlik üzerindeki etkilerine dair bir inceleme sunuyor. İşte bu bölümün özeti:


Bölüm 8 ("Dijital Hasar"), erken dönem sonrası savaş on yıllarının paylaşılan refah modelini nasıl terk ettiğimizi ve işçilere yeni görevler ve fırsatlar sunmaktan ziyade işi otomatize etme ve işgücü maliyetlerini düşürme konusuna odaklanan teknolojinin yönündeki değişimi ele alıyor. Bu yönde değişim, kaçınılmaz değil, işçilerin, işçi organizasyonlarının ve hükümet düzenlemelerinin eksikliğinden kaynaklanıyor.


Bölüm, yeni teknolojilerin iş gücü piyasasına olan etkisini tartışmaktadır. Endüstriyel robotlar gibi yeni teknolojiler, işçilerin yerine makine ve algoritmaların üstlendiği görevlerin kapsamını genişletmektedir.

Otomasyon, ortalama üretkenliği artırabilir, ancak işçilerin marjinal üretkenliğini artırmayabilir veya hatta azaltabilir. Bu, 20. yüzyılın başlarında Keynes tarafından dile getirilen bir endişeydi.

Britanya'nın endüstri devriminde, yeni döküm ve dokuma makineleri, yetenekli zanaatkarların işlerini yapmaya başlamıştı.

Globalleşmenin de benzer etkileri olmuştur. İletişim araçlarında ve nakliye lojistiğindeki büyük gelişmeler, montaj veya müşteri hizmetleri gibi üretim görevlerinin daha ucuz iş gücü olan ülkelere taşınmasını sağlamıştır.

Offshoring, Apple gibi şirketler için maliyetleri düşürmüş ve karları artırmıştır. Bununla birlikte, sanayileşmiş ülkelerde, bu görevleri yerel olarak yürüten işçilerin yerini almıştır.

Otomasyon ve offshoring, üretkenliği artırmış ve şirket karlarını katlamış, ancak Amerika Birleşik Devletleri ve diğer gelişmiş ülkelerde paylaşılan bir refah getirmemiştir.

İşçilerin makinelerle ve daha ucuz emek piyasalarıyla değiştirilmesi, gelişmiş ülkelerde iş gücü piyasasının yapısını değiştirmiş ve işçilere olumsuz etkiler yaratmıştır.

Bölüm 9 ("Yapay Mücadele"), 1980 sonrası vizyonunun bizi yanlış yöne götürdüğünü ve dijital teknolojilerin, yapay zeka ve AI'nın ekonomik eşitlik doğrultusundaki eğilimleri nasıl kötüleştirdiğini açıklıyor. Bu bölüm, AI'nın insanlar için en yararlı olacak şekilde nasıl kullanılabileceğine dair "makine yararlılığı" kavramını da ortaya koyuyor.


Bölüm, işverenlerin işçilere daha yüksek ücretler ödememesinin bazı nedenlerini inceliyor. Öncelikle, açık bir zorlama olmadan bile, işveren, üretkenlik artışı durumunda, rakiplerden rekabet görmüyorsa daha yüksek ücretler ödemeyebilir.

Birçok erken tarım toplumunda, köylüler yasal olarak toprağa bağlıydı, bu da başka bir yerde istihdam aramalarına veya kabul etmelerine izin verilmediği anlamına geliyordu.

Orta Çağ Avrupası'nda, rüzgar değirmenleri, daha iyi ürün rotasyonu ve atların artan kullanımı tarım üretkenliğini artırdı. Bununla birlikte, çoğu köylünün yaşam standartlarında az veya hiç iyileşme olmadı. Ek gelir, küçük bir seçkin kesim tarafından alındı.

1700'lü yıllarda İngiltere'de endüstriyel makineler ve fabrikalar yayılmaya başladığında, bu başlangıçta ücretleri artırmadı ve birçok durumda işçilerin yaşam standartlarını ve koşullarını kötüleştirdi.

Üçüncü ve günümüz dünyası için en önemlisi, ücretler genellikle pazarlık edilir ve sadece kişisel olmayan piyasa güçleri tarafından belirlenmez. Modern bir şirket, pazar pozisyonu, ölçek veya teknolojik uzmanlığı sayesinde önemli kârlar elde edebilir.

Ücretlerin müzakere edilmesi, işçilerin toplu pazarlık gücüne, sendikalara ve iş kanunlarına bağlıdır. İyi düzenlenmiş bir iş piyasası, işçilerin işverenlerle daha adil bir şekilde müzakere etmelerine yardımcı olabilir.

Bölüm 10 ("Demokrasi Arızaları"), Ferdinand de Lesseps'in Suez Kanalı'nın inşası sırasında izlediği yaklaşımın, modern dijital teknoloji çağında da nasıl ilgili olduğunu anlatıyor. Lesseps'in teknoloji-optimizmi, piyasalara olan inancı ve Avrupa öncelikleri üzerine odaklanması, bugünkü teknoloji liderlerinin vizyonlarına yansıtılmaktadır.


Bölüm, erken buhar motoru yenilikçilerinin vizyonunun, onları son derece motive ettiğini, ancak bu yeniliklerin, örneğin, geliştirilmiş buharla çalışan drenajla mümkün kılınan kömür madenlerinde çok genç çocuklara dayatılan zor koşullar gibi maliyetler üzerinde düşünmeye fırsat bırakmadığını vurgular.

Buhar motorlarındaki durum, tüm teknolojiler için geçerlidir. Teknolojiler, altında yatan bir vizyon olmadan var olmaz. Sorunları çözme yollarını ararız, hangi araçların yardımcı olabileceğini hayal ederiz, ve açık olan çoklu yollar arasında, bir avuç üzerinde odaklanırız.

Bu süreçte, geri adımlar, maliyetler ve neredeyse kesinlikle bazı insanlar için potansiyel acılar da dahil olmak üzere istenmeyen sonuçlar olacaktır.

Ancak, hangi teknoloji vizyonunun hakim olduğunu ne belirler? Seçimler, kolektif bilgimizi nasıl en iyi kullanacağımızla ilgili olsa da, belirleyici faktörler sadece teknik veya saf mühendislik anlamında mantıklı olanlar değildir.

Bu bağlamdaki seçim, temelde güçle ilgilidir - başkalarını ikna etme gücü - çünkü farklı seçimler, farklı insanlara yarar sağlar. Daha büyük güce sahip olan kişi, bakış açılarını başkalarına daha iyi ikna etme olasılığına sahip olacak, bu da en sık kendi çıkarlarıyla uyumlu olacak.


Sonuç 


Kitabın şu ana kadar özetlediğimiz bölümlerinden çıkan ana temalar ve fikirler üzerine genel bir sonuç özeti sunacağım:


Teknoloji ve İnovasyon: Kitap, teknolojinin ve inovasyonun insan toplumu üzerinde derin etkileri olduğunu vurguluyor. Buhar motorlarından modern otomasyona kadar teknolojik gelişmeler, iş gücü dinamiklerini, üretkenliği ve sosyal yapıyı etkilemiştir.


Suez ve Panama Kanalları: Kanal projeleri, inşaat süreçlerindeki zorluklar, jeopolitik etkiler ve ekonomik sonuçlar üzerinden inceleniyor. İnşaat sırasında işçi hakları, finansman ve teknoloji kullanımı gibi konulara değinilmektedir.


İş Gücü Piyasası ve Ücretler: İşverenler ve işçiler arasındaki ücret müzakereleri, işçilerin değiştirilmesi, otomasyon ve offshoring gibi konular iş gücü piyasasının karmaşıklığını ortaya koymaktadır.


Ekonomik Güç ve Seçim: Farklı ekonomik güçlerin ve seçimlerin, teknoloji seçimlerinden iş gücü düzenlemelerine kadar birçok alanda etkili olduğu anlatılmaktadır. Güç, hangi teknoloji vizyonunun hakim olacağını belirleyen ana faktördür.


İnsan Etkisi: İnsanlar, teknolojinin yaratılması ve kullanılması sürecinde merkezi bir rol oynamaktadır. İnovasyon sürecinde vizyon, mühendislik, güç ve etik gibi insanla ilgili faktörler, teknolojinin nasıl şekillendiğini ve topluma nasıl etki ettiğini belirlemektedir.


Sonuç olarak, kitap, teknolojinin, ekonomik yapıların ve sosyal dinamiklerin birbiriyle karmaşık bir şekilde etkileşimde olduğu bir dünya resmi çizmektedir. İnovasyonun sadece makinelerle veya algoritmalarla ilgili olmadığı, aynı zamanda vizyon, etik, güç ve sosyal organizasyon gibi insanla ilgili unsurları da içerdiği vurgulanmaktadır.

Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال